Arzu, bir şeyi istemek ve olması konusunda dürtü duymaktır.
Arzularımız, hayatta neye sahip olacağımız belirler.
Bir şeyi zaten canın istemiyorken, zihnini ve hareketlerini yönetmek çok kolaydır. Vazgeçebilmek, bırakabilmek kolaydır. Aşırı istediğin halde, arzu seni yakarken vazgeçebilmek ise, ermeye yakın bir deneyimdir. İnsan, arzularına sahip olmak için her şeyi yapabilecek dürtülerle yaratılmıştır. Dünyada işlenen bütün suçlar, bütün günahlar, arzular uğruna yapılan hareketlerden kaynaklanır.
Yaşadığımız hayat da, arzularımızın sonucunda oluşur. Kendisine zararlı arzuları olan, ve bu arzuları gerçekleştirme dürtülerini kontrol edemeyen insanlar, istemediği bir çok sonuca ulaşacak ve hayatlarını düzeltebilmek için, sürekli umut etmek zorunda kalacaktır.
Bir şeyi çok istediğinde, onun kendisine faydalı olup olmadığına bakıp, dürtülerini kontrol edebilen disiplindeki insanlar ise, hayatta istedikleri her şeye sahip olacaktır.
Büyük bir aşkla bağlı olduğun birini, sana uymadığı için bırakabilir misin? Aklın fikrin hep onda, en çok arzuladığın şey o, ve sen onu bırakabilir misin? Arzu yokken, vazgeçmeyi konuşmak kolay, ortada bir sorun yok. Çok isterken, uzak durabilir misin? Durursan, kendini aşarsın, kendinden fazlasına dönüşürsün. Ama sıradan insan doğası gereği, artık o kişiye arzu duymayacak kadar hevesini alana dek, vazgeçemeyecektir.
En sevdiğin içki sana ikram ediliyor, sen içmeme kararı almışsın, reddediyorsun. Israr üstüne ısrar, bir taraftan da nasıl canın istiyor… Bir şeyi canın istemediğinde ona ‘hayır’ demek çok kolay. Aşırı istediğinde ‘hayır’ dersen, kendini aşıyorsun.
Aşırı arzuladığın bir şeye, birkaç kez ‘hayır’ dediğinde, arzun geçiyor. Yani bir şeye arzu, ya onu tüketene kadar deneyimlersen, ya da tüketene kadar uzak durursan geçiyor.
Arzuların varken, onlara ulaşmak için eylemlerde bulunuyorsun. Kimliğini, arzuların belirliyor. Bir anlık zevk uğruna, sana ve çevrene faydası olmayan bir sürü hareket yapıyorsun, zamanını gereksiz yere harcıyorsun. Lezzetli ama zararlı yemekler yiyorsun, sürekli alkol ile daha iyi hissedeceğini sanıyorsun. Spor yapacağın vakitleri laklakla, çalışacağın vakitleri ise keyifle geçiriyorsun. Sonra bu hareketlerin sana bir yaşam standardı oluşturuyor. Sen ileride bir gün başarılı olmayı uman, kilo vermeye çalışan, arkadaşlarına iyi yanlarını ispat etmeye uğraşan biri oluyorsun.
Arzuların yok, veya var, ama sen onları kontrol ediyorsun, ona göre yaşıyorsun. Her an, kendine, işine, ailene, çevrene faydalı eylemlerde bulunuyorsun. Canın istemediği veya artık yorulduğun zamanlarda, gerekliyse, çalışmaya devam edebiliyorsun. Bazen canının istediğini yesen de, genellikle sağlıklı ve düzenli besleniyor, vücuduna iyi bakıyor, bir yerlerde boş vakit geçirmek yerine, spora gidiyor; zamanın oldukça yeni şeyler öğreniyor, yeni yerler keşfediyorsun. Doğru olmayan şeylere, çok istesen de ‘hayır’ diyebiliyorsun. Sonra bir bakmışsın ki, bütün hayatın buna göre şekillenmiş. Çevrende sana saygı duyan, senden bir şeyler öğrenmek isteyen insanlar, kazançlı işler, cebinde para. Vücudun istediğin gibi görünüyor, ne istesen giyebiliyorsun. Kimseye bir şeyi ispat etmene gerek olmayan bir seviyedeki bu hayat, sadece senin küçük eylemlerinin toplamıyla, kendiliğinden oluşuyor.
Bir şeyi çok isterken, ondan vazgeçebilme seviyen, hayatının standardını belirler.
Yoruma kapalı.