TEVAZU
Toplum olarak görgüsüzlüğün, kendini beğenmişliğin, kibrin normalleştirildiği günler yaşıyoruz. En kötüsü de bu davranış şekillerine prim verilmesi, bu tip davranışlarda bulunanların kendini haklı görmeye başlaması… Ama bize öğretilen başkaydı. İnsan ilişkilerinde sevgiye, saygıya, davranışlara değer verdik erdemli insan olmanın ne olduğunu öğrendik. Yaşamakta olduğumuz yıllarda böyle mi? Elbette değil…
Ne yazı ki arkadaş seçerken erdemlerine değil artık varlıklarına bakılıyor, kendi sahip oldukları varlıkları sürekli öne çıkartılıyor.
Tevazu devlerin anasıdır. İnsan vadiden bakınca her şeyi büyük zirveden bakınca ise küçücük görür.
G. K. Chesterton
Tevazu kelimesi bütününde o kadar güzel huylar barındırır ki, yazmakla bitmez. Başlıbaşına erdemdir. Kibirden uzak, şevkatli, merhametli, alçak gönüllü, her yere elini uzatan, her kalbe dokunan iyilik timsali insanlar…
Bu devirde kaldı mı böyle insanlar diye düşünebiliriz ben nesli tükenmekte olduğunu düşünen ve hala varolduğuna inananlardanım. Oysa en basit şeylerden bile keyif almayı tevazu sayesinde başarırız yine tevazu sayesinde hayatın zorluklarıyla, trajedilerle mücadele etmeyi öğreniriz. İnsan ayrımı yapmadan tepeden bakmaktan vazgeçeriz.
Arkadaşlarımız, dostlarımız, girdiğimiz sosyal çevrelerde mütevazi insan olarak değerlendiriliriz. İnsan onuru, erdemli olmak ile bütünleşir. Toplumda kabul görmek, saygın insan olmakta aslında bunu gerektirir. İş ilişkilerimizde tevazu göstermek, mutlak başarıyı getirir. İnsanlığın adeta güneşi gibidir…Kendini yok saymak değildir. O nedenle tevazu sahibi insanlar girdikleri her toplumda Işık’larıyla göz kamaştırmayı başarırlar. İnsana huzur veren yanları terapi gibidir. Tevazu sahibi bir çok insan tanıdım hepsi de benim için, özel ve güzel insanlar oldular. Yaşamlar kısa, hayat uzun bir yolculuk tevazu gösterdikçe baktın değeri bilinmiyor üsteleme kimseyi gözünde büyütme, hiç kimsenin seni kendinden büyük görmesine izin verme.
Mevlana Mesnevisi’nden küçük bir hikayeyi paylaşmak istiyorum;
Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine.
Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu.
Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu:
-Sen hiç gramer okudun mu? Dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
-Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız…
Kendi değerimizin, sahip olduklarımızın kıymetini bilelim. Hayat yolculuğumuz eşlik eden insanları elimizden geldiğince doğru seçimlerle yaşamımıza dahil edelim. Bu günlerde tevazu sahibi insanlara fazlasıyla ihtiyacımız var.
Sevgiyle ve saygıyla…
Kadriye Ciritci
Yoruma kapalı.