Kişiye özel antrenman anlayışını merkeze alan vizyoner modeliyle spor dünyasında fark yaratan BOB Gym’in kurucusu Barış Okan Belovacıklı, tutkusunu markaya dönüştüren ilham verici yolculuğunu şehrin en çok okunan yayını Ankara Life Dergisine paylaştı. Jeofizik mühendisliğinden spor girişimciliğine uzanan bu dikkat çekici kariyer öyküsü, yalnızca bir başarı hikâyesi değil; aynı zamanda disiplini, insana dokunmayı ve sürdürülebilir motivasyonu temel alan bir yaşam felsefesinin yansıması. Belovacıklı, sektöre getirdiği yenilikçi bakış açısıyla, sıradan bir spor deneyiminin çok ötesine geçen BOB Gym modelini tüm yönleriyle anlattı. Keyifli geçen röportajımız sizlerle, iyi okumalar dileriz.
Röportaj: Hatice Şeyma Basut
Barış Okan Belovacıklı kimdir? Sizi yakından tanımak isteyen okurlarımız için kariyerinizin dönüm noktalarını ve sizi bugünlere taşıyan motivasyon kaynaklarınızı bizimle paylaşır mısınız?
Birçok kişi beni sporla ilgili faaliyetlerimden ya da sosyal medyada yaptığım spor dışı paylaşımlarımdan tanıyor. Sporla tanışmam lise yıllarına dayanıyor. Özellikle lise döneminin başlarında vücut geliştirme sporuna ilgi duymaya başladım. Bu ilgi beni, zamanla düzenli ve disiplinli bir şekilde bu sporu yapmaya yöneltti. Üniversite yıllarında da bu tutkum devam etti. Ancak bir noktadan sonra spor hayatımın merkezine yerleşti ve ciddi anlamda zamanımı almaya başladı. Bu nedenle, üniversitedeyken kariyer yönümü değiştirme kararı alarak spor alanında profesyonel bir yolculuğa adım attım. Ankara Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Henüz öğrenciyken spor salonlarında çalışmaya başladım ve bu süreçte yardımcı antrenörlük, ardından antrenörlük yapmaya başladım. Üniversiteyi bitirdikten sonra tüm enerjimi ve zamanımı bu alana yönelttim. Böylece spor antrenörlüğüne tam anlamıyla profesyonel bir geçiş yaptım. Bu noktadan itibaren hayatım; spor antrenörlüğü, spor salonu işletmeciliği, spor yöneticiliği ve sonrasında spor salonu sahipliğine kadar uzanan bir kariyer çizgisine dönüştü. Spor, hem tutkuyla bağlı olduğum bir alan hem de hayatımın yapıtaşı oldu. Bugün bulunduğum noktaya gelmemde en büyük motivasyon kaynağım da bu tutkudur.
BOBGym markasının arkasında güçlü bir girişimcilik ruhu ve vizyoner bir duruş var. Bu spor zincirinin temellerini atarken sizi en çok heyecanlandıran fikir neydi?
Beni en çok heyecanlandıran fikir, daha önce pek düşünülmemiş, hatta uygulanmamış bir iş modeliydi diyebilirim. Personaltraining, yani kişiye özel antrenörlük hizmeti, hem dünyada hem Türkiye’de elbette vardı; fakat genellikle spor salonlarının sunduğu yan hizmetlerden biri olarak görülüyordu. Biz ise bu hizmeti merkeze alan, sadece bu alana odaklanan bir yapı kurduk. Yani BOBGym’in temelinde sadecepersonaltraining hizmeti var. Yan hizmet olarak sunulan şeyler, genelde yeterince önemsenmez; ne kalitesine dikkat edilir ne de müşteri memnuniyetine olan etkisi ciddiye alınır. Ama bizde bu hizmet ana odak noktası olduğu için, en yüksek kaliteyi sunmak zorundaydık. Dolayısıyla bu noktada ciddi bir vizyon geliştirdik ve bu vizyonu hayata geçirmek için her detayı titizlikle planladık. Neler yaptık? Öncelikle bu hizmete uygun, donanımlı personeller seçtik. Ardından bu personellerin eğitimine büyük önem verdik. BOBGym’in her bir metrekaresi, müşteri memnuniyetine göre planlandı. Kapımızdan içeri giren her personel, öncelikli olarak bir üyeyi nasıl daha mutlu edebileceğini düşünerek hareket eder ve kendini buna göre programlar. Çünkü başka bir ürün ya da hizmet satmıyoruz. Tüm kazancımız da, başarımız da bu hizmetin kalitesine bağlı. Bu yüzden biz kazan-kazan sistemine inanıyoruz. Antrenör üyeyi mutlu ettikçe o da kazanıyor, o kazandıkça yöneticimiz kazanıyor, yöneticimiz kazandıkça ben kazanıyorum. Ve en önemlisi: üye aldığı hizmetten memnun kaldıkça spor yapmaya devam ediyor, hedeflerine ulaşıyor ve bu zincir güçlenerek devam ediyor. Sistemimizde herkes birbirini takip ediyor: antrenör öğrencisini, yönetici antrenörü, ben yöneticiyi ve en sonunda da müşteri beni takip ediyor. Yani, ben işimi iyi yapıyor muyum, gerçekten kaliteli bir hizmet sunuyor muyum, bunu ölçen doğrudan müşterimiz oluyor. Bu güçlü kontrol mekanizmalarını yıllardır başarıyla sürdürüyoruz. Bizi farklı kılan da bu yapı zaten.
Çayyolu’nda konumlanan BOBGym şubesi, spor merkezleri arasında farklı bir soluk olarak öne çıkıyor. Bu merkezin mimari ve işlevsel kurgusunda nasıl bir fark yaratmayı hedeflediniz?
Aslında başlangıçta mimari ya da işlevsel olarak özel bir fark yaratma hedefimiz yoktu. İlk şubemizi Ankara Yıldızevler’de, Turan Güneş Bulvarı üzerinde açtığımızda, mimari konsept tamamen benim kişisel zevklerim ve hobilerim doğrultusunda şekillendi. Amacım, kendimi mutlu hissedeceğim, adeta kendi evimdeymişim gibi bir atmosfer yaratmaktı. Ancak zamanla BOBGym markası büyüyüp zincirleşmeye başladıkça, bu yaklaşım bir konsept haline geldi ve markanın genel mimari çizgisini oluşturdu. Başta bilinçli bir strateji olarak planlamamış olsak da, bugün tüm şubelerimizde bu özgün konsepti korumaya özen gösteriyoruz. Çayyolu şubesine özel olarak değinecek olursak; burası tüm şubelerimiz içinde hem konum hem de fonksiyon açısından ayrı bir öneme sahip. Çayyolu, spora ve sağlıklı yaşama önem veren bir profilin yoğunlukta olduğu bir bölge. Bu nedenle burada sunduğumuz hizmetin kalitesi bizim için çok kritik. Hatta Çayyolu şubemize, uzak semtlerden gelen üyelerimiz dahi var. Bu da bize duyulan güveni ve beklentinin büyüklüğünü gösteriyor. Ayrıca mimari açıdan bakarsak, Çayyolu şubemiz şu anda en büyük BOBGym. Aynı zamanda tüm şubelerimizin yönetim ve koordinasyon merkezi de burası. Operasyonel süreçlerin büyük kısmı bu şubeden yönetiliyor ve diğer şubelere buradan yönlendiriliyor. Kısacası, Çayyolu şubesi hem büyüklüğüyle hem de markamızın merkez üssü olmasıyla BOBGym’in vizyonunu en iyi yansıtan örneklerden biri haline geldi.
Çukurambar’dan Çayyolu’na, şimdi de Nişantaşı’ndan Zekeriyaköy’e… Her şube farklı bir kitleye hitap ediyor. Lokasyonlara göre değişen stratejinizden ve her bölgeye özel sunduğunuz deneyimlerinizden bahseder misiniz?
Evet, lokasyon seçimi bizim için son derece kritik. Franchise verirken de ilk olarak girişimcinin şube açmak istediği lokasyonu soruyoruz. Çünkü bazı bölgelerde özel spor hizmetlerine olan talep yeterli seviyede olmayabiliyor ve bu durumda o bölgeye franchise vermemeyi tercih ediyoruz. Bizim modelimizde, talebin yüksek ve sürdürülebilir olması çok önemli. Ülkenin mevcut ekonomik koşulları da dikkate alındığında, her semtte aynı düzeyde ilgi ya da katkı payı elde etmek mümkün değil. Bu nedenle bir bölgeye şube açmadan önce detaylı bir analiz sürecimiz oluyor. O bölgedeki insanların spora ve özellikle kişiye özel spor hizmetlerine olan bakış açılarını, ilgilerini ve beklentilerini araştırıyoruz. Aynı zamanda semtin sosyo-ekonomik yapısını da göz önünde bulundurarak karar veriyoruz. Böylece her şubenin, konumlandığı bölgeye uygun, o bölgenin dinamiklerine göre özelleştirilmiş bir deneyim sunmasını sağlıyoruz. Her şube aynı temel kalite standartlarına sahip olsa da, bölgenin ihtiyaçlarına göre hizmetin sunuluş biçimi, iletişim dili ve operasyonel detaylarda esneklik gösterebiliyoruz. Bu strateji sayesinde her bölgede üyelerimizin beklentilerini daha iyi anlayıp, onlara daha doğru ve tatmin edici bir deneyim sunabiliyoruz.
Spor ve fitness sektörü son yıllarda ciddi bir dönüşüm içerisinde. Sizce 2025 itibarıyla bu alandaki en belirgin trendler ve kullanıcı beklentileri neler? BOBGym bu dönüşümün neresinde konumlanıyor?
Spor sektörü son 25 yılda birçok değişim geçirdi; DVD’lerden stüdyo derslerine, büyük sosyal kulüplerden online platformlara kadar farklı trendler geldi geçti. Ancak sporun özü değişmiyor: İnsan sağlığı için fiziksel aktivite vazgeçilmez. Yapay zekâ gelişse de, sporun insani boyutu, özellikle motivasyon ve birebir iletişim hala çok değerli. Çünkü iyi bir antrenör sadece program yazmaz, üyeyi tanır, motive eder ve sürece bağlar. BOB Gym olarak biz de bu dönüşümün farkındayız. Teknolojiyi yakından takip ediyor, dijital araçları sistemimize entegre ediyoruz. Ancak odağımız her zaman “insan”da kalıyor. Çünkü biz sadece egzersiz değil, empati ve sürdürülebilir motivasyon sunuyoruz. Bu yönüyle BOBGym, teknolojiyi araç olarak kullanan ama merkezinde insan ilişkisini koruyan bir yapıda ilerliyor.
BOB Gym’in üyelerine sunduğu “sıradanın ötesinde” deneyimi nedir? Hizmet yaklaşımınızda sizi rakiplerinizden ayıran temel unsurlar nelerdir?
12 yılı aşkın süredir uyguladığımız oturmuş bir operasyon sistemimiz var. Bu sistemin temel amacı, üyelerimizin spor salonuna düzenli olarak gelmesini sağlamak ve onları bu sürece motive etmektir. Çünkü biliyoruz ki, kalıcı başarı ancak sürdürülebilir motivasyonla mümkündür. Bu da baskı ve otoriteyle değil, kişinin kendini iyi hissetmesiyle, mutlu ve motive olmasıyla sağlanır. Bu amaç doğrultusunda operasyonel sistemimizde net tanımlanmış kurallar ve ilkelerimiz mevcut. En dikkat çeken uygulamalarımızdan biri ise her şubemizde uyguladığımız kontenjan sınırı. Yani her BOBGym şubesi, kapasitesi doğrultusunda sınırlı sayıda üye kabul eder. Sektörde birçok kulüp daha fazla üyeyle çalışmayı tercih ederken, biz bilinçli olarak bu sayıyı sınırlı tutuyoruz. Çünkü bizde nicelik değil, nitelik ön planda. BOBGym’e gelen herkes –öğrenci olsun ya da olmasın– tüm personelimiz tarafından güler yüzle karşılanır ve uğurlanır. Her üyemizi yakından tanımaya, hayatına dokunmaya özen gösteriyoruz. Onlarla birer danışan değil, adeta birer arkadaş gibi bağ kuruyoruz. Bu sayede onların dünyasını, motivasyon kaynaklarını, zorluklarını anlayabiliyor ve empati kurarak çok daha etkili bir hizmet sunabiliyoruz. Tüm şubelerimizde üyelerimize şunu söylüyorum: “Ben sizin her şeyinizle ilgileneceğim. Uyuduğunuz saatten gözünüzü açtığınız ana kadar yanınızda olacağım. Ve bu sürecin sonunda sizi sonuca ulaştıracağım.”Bu bizim verdiğimiz bir söz ve üstlendiğimiz bir sorumluluk. BOBGym’i farklı kılan tam da bu: Kişisel ilgi, samimiyet, süreklilik ve sonuç odaklılık. Sıradan bir spor deneyiminin ötesine geçmek, bizde sadece hedef değil; işimizin doğası.
Bir girişimci olarak hem fiziksel hem dijital spor deneyimlerinizi birleştirmek üzerine nasıl bir strateji izliyorsunuz? Gelecekte BOBGym’i bu bağlamda nerede konumlandırıyorsunuz?
Üye takip sistemimiz bugüne kadar detaylı ve birebir kayıtlarla yürütüldü; üyelerin antrenmanları ve ruh halleri not alındı. Şimdi ise bu süreci dijital platformlara taşıyarak, üyelerle iletişimi daha kolay, hızlı ve verimli hale getirmeyi amaçlıyoruz. Yazılım ekipleriyle özel çalışmalar yapıyoruz.
Sporun özü değişmiyor; terlemeden ve çalışmadan sonuç alınamıyor. Yapay zekâ doğru egzersiz programları sunabilir ama motivasyon, empati ve insan ilişkisini sağlayamaz. Biz de bu nedenle teknolojiyi destekleyici bir araç olarak kullanıyor, fiziksel ve dijital deneyimi birleştirerek üyelerimize kaliteli ve kişisel bir hizmet sunmaya devam ediyoruz.
Son olarak, BOB GYM’e özel kısa vadeli hedefleriniz ve uzun vadeli vizyonunuz nedir?
Kısa vadede hedefimiz, BOB Gym’in Türkiye genelinde franchise sistemiyle şube sayısını artırmak. Ancak bunun en önemli şartı, markamızın özgün konsepti ve yüksek hizmet kalitesini her şubede koruyabilmek. Üye İstanbul’da da Ankara’da da aynı deneyimi yaşamalı. Bu, bizim franchise anlayışımızın temelini oluşturuyor. Uzun vadede ise; ulusal başarıyı uluslararası platforma taşımayı amaçlıyoruz. Doğru lokasyonlarda BOB Gym’in globalde de tanınıp sevileceğine inanıyoruz ve markamızı dünya çapında büyütmek istiyoruz.
Yoruma kapalı.