Ali Fikret nam-ı diğer “Bodrumgezgini” haberciliğin ne olduğunu, sokağın kendisi için ne ifade ettiğini, değişen dünyayı ve daha birçok konuyla alakalı düşüncelerini Moda Dergi okurlarıyla paylaştı… Onunla medyanın halleri, sağlık, magazin, medyanın ele alınışı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik… Projelerini sorduğumuzda “Bu bana sorulur mu? Hesapsızım, hayat hesap yapacak kadar uzun değil” dedi…
Gazetecilik? Bu Sevda Nasıl Başladı?
İlkokul bittikten sonra bazen ders çalışmadığım olurdu. Gazete okurdum – köşe yazılarına tekrar tekrar yeniler göz atardım. Ortaokulda şiirler karalardım, hatta lise yıllarında kendimce denemeler yazma girişiminde bulundum. İçimde yarım yarım mutsuz sonlar biriktirirdim hep. Ama muhabirlik ise hep hayalimdi, aynı sokakta oturduğumuz Tayfun Talipoğlu’nun elinde Pentax fotoğraf makinesi, sırtında çantası eve giriş ve çıkışlarını takip ederdim hep. Bende Tayfun ağabeyim gibi olacağım derdim içimden, hayaller kurardım daha o küçük yaşlarımda. Aslında insan ne olmak istiyorsa, hangi işi yapmak istiyorsa onu yaşatmalıdır içinde. Hayat dediğimiz böyle bir döngü, işte bunun adına yaşamak, yaptığın işten yaşayarak zevk almak diyorum.
Bu Serüvene Girmek İçin Hangi Yollardan Geçtin?
Harçlık çıkarmak için çeşitli işlerde çalıştım. Mesela 1-2 günlük bir simit satma hikâyem oldu. Orada ne olduysa o işi bıraktım, sevmedim. Sonra bir yıl sürekli gazete dağıtıcılığı yaptım, diğer bir sene boyunca bir matbaada işçilik yaptım. Bu da benim için çok hoş bir deneyim oldu. Kâğıdın kokusu geldi orada yapıştı ta içime. Ortaokul sonda, iki dersten boşta gezen bir çocuktum, bir matbaa bürosunda yeniden iş buldum. Kocaman bir dosya dolabı, yüzlerce arşiv dosyası. Ufak bir temizlikten sonra otururduk, gelen gidene çay söylenirdi falan. Ben neredeyse o dosyadaki bütün klasörleri okurdum ve bu çok lehime oldu diye düşünüyorum. Gide gele klavyeyi de yazmayı da öğrenmiştim. Orada zaman zaman ağabeylerin fakstan gelenleri bana yazdırdığını hatırlıyorum. Biraz yavaş yazardım ama güzel yazıyordum.
Bütünleme sınavlarını geçtiniz mi?
İki ders imtihanında 40-50 kişiyiz, birçok kişi yapıp çıktı. Ben oturdum hiçbir şey yapamadım, bilmiyorum çünkü. Bir Türkçe hocamız vardı geldi yanıma “naber” dedi. “İyilik hocam” dedim. Baktı hiçbir şey yapmamışım. “Kay öteye” dedi. Geldi yanıma oturdu, aldı, bir şeyler yaptı. Ben öyle bakıyorum. Sonra “kalk git” dedi. Kalktım gittim. Ertesi gün heyecanla okula gittim, sonuçlar belli olacak. Yine de ümidim yok, baktım ki geçmişim. Tabii müthiş sevindim, doğru eve geldim. Babama “baba ben geçtim, okumaya devam etmek istiyorum” dedim.
Gazetecilik hayatınız nasıl başladı?
Gazeteci olmayı dünyada en çok isteyen insanlardan biriydim. Yıllarca bir stüdyoda fotoğrafçı olarak çalışmıştım, hatta dışarı işlerine gider aktüel çekimler yapardım. Tabi o zamanlar tek kare bile değerli idi, makara filmler vardı pahalıydı ve öyle her gördüğümüze deklanşöre basamazdık. O dönemler her eve gazetenin girdiği dönemlerdi. Çünkü her gün evinize bir şey geliyor ve dünyada neler olup bittiğini anlatıyor, öğretiyordu. Bu durum bana çok sihirli gelmişti. Tekrar bir matbaada çalışmaya başladım. Kitap metinlerini bilgisayara geçirirdim klavyede. Matbaa sahibinin yerel günlük bir gazetesi vardı. Muhabir hastalanmış fotoğraf çekilmesi gerekli. Tabi özgeçmişimde fotoğrafçı yazılı beni apar topar makine verip habere gönderdiler. Fotoğraflarım beğenildi. Bilgi aldın mı dediler, o zaman 5N1K bilmem ki. Ham bilgiyi yazıp verdim editöre. Sonrası mı? İşte o da ayrı bir hikâye.
Merak Ettik Hikâyenizi?
Duayen gazeteci rahmetli Aybars Atilla çağırdı aşağı bürodan. Koşa koşa yanına gittim. Al makineyi yanına “Yahudi mezarlığını” git haber yap bakalım ne çıkacak senden dedi. Mezarlık tarihi terk edilmiş. Taşların yarısı bozuk. Baktım bir mezar taşı başında inek otluyor. Bastım deklanşöre, genel de birkaç detay aldım fotoladım kare kare. Sonra mezarlığın karşısında bir Ali dayı vardı ondan da bazı bilgiler aldım döndüm büroya. Aybars haberi düzenledi yazdı, oku bakalım dedi bana. Okudum harikaydı ben yazmasam da benim özel bir haberimdi ne de olsa. Başlık atsana buna sen yaşadın bu olayı dedi. Haberin içinde tarih kelimesi geçiyordu ve fotoğrafta inek mezarda otluyordu. “Tarih İneklere Emanet” olsun dedim başlığa. “Aferin evlat sende iş var, bundan sonra matbaaya çıkmak yok, ofiste yanımdasın” dedi. Ben ona baba dedim o bana evlat ve zamanla bana işin tüm püf noktalarını öğretti.
Şimdiler de Neler Yapıyorsunuz?
“Bodrumgezgini” şimdilerde medya ve ajanslar ile Ankara-İstanbul-Bodrum cemiyet dünyasında okurlar ve izleyiciler arasında bir köprü görevi yapıyor. Bu anlamda birden fazla web sayfasında son 2 yıldır da faaliyet gösteriyorum.
Gazete dışında başka alanlarda yer aldınız mı?
Fotoğrafçılık ve kısa bir süre turizm alanında işler yaptım.
Gazeteci olarak yaşadığınız zorluklar nelerdir?
Bu meslek sürekli değişiyor. Dijital makinaların çıkmasıyla gazeteci olarak yaşanılan zorluklar azaldı. Şimdi ise internet gazeteciliği denen bir sektör oluştu. İnternetten önce daha ağırdı, daha yoğun bir çalışma durumu vardı. Şimdi ise çok kolaylaştı ve bu sayede hızlı bir dönem başladı.
Magazin Gazeteciliğine Başlarken Biraz da Bundan Bahsedelim?
Ustamın ilk söylediği şey “İşin çok zor, magazin gazeteciliği öyle kolay anlatılacak bir şey değil” oldu. Bu konuda senin işin çok zor dedi. Ama daha sonra anladım ki; Herkes magazinden bahseder, herkesin de magazinle ilgili bir fikri vardır, genellikle de yerilir. Kapıda bir ünlüyü sevgilisiyle beraber çekmeyi bekliyorlar, bu ayıp. Şöyle bir durum da var: Sen kamusal yaşama kendini sunduğun biçimde çıkmışsan, o senin magazinin olur. O zaman da kalkıp “Magazinciler kötü” denmez. Ben ünlülerin telefon edip magazincileri çağırdığını da bilirim
Zorlukları Var mı?
Magazinin “İnsanı odağına alması gerekiyor” “İnsan odaklı haberlerin içerisinde magazin var” cemiyet haberi yaparsın ya da kültür sanat? Orada ki herkesin ismini alamaya ve fotoğrafını almaya mecbursun. Yarın beni görüntüledin ama habere koymadın derler. Başka yerde gördüklerinde bir daha habere koymayacaksan çekme derler. Bu da ağır bir yüktür cemiyet haberlerinde ve magazin gazeteciliğinde.
Geçmiş yılları ve bugünü karşılaştırdığınızda aradaki en göze çarpan farklar neler?
Örneğin, eskiden günlük haber derdik. Bir haberin ömrü bir gün sürerdi. Kelebek ömürlü derdik. Şimdi artık anlık haberden söz ediyoruz. İnternet çağındayız çünkü. İnternette haberler o kadar hızlı değişiyor. Biz gazetecilerin karşımızdaki kişi kim olursa olsun, hemen her alanda, sağlıktan spora, spordan eğitime hatta siyasete kadar önümüze gelen bilgiyle ilgili yapmamız gereken şeyler belli zaten. Kontrol etmek, araştırmak ve topluma uygun olup olmadığına bakmak gibi bir editöryal kontrol mekanizmamız var bizim. Bugünlerde Türkiye’de her gün yüzün üzerinde insan kazada vs ölüyor. Ama gazetelerin hepsini toplasanız üç beş kişinin hikayesini ancak görebiliyoruz. Bunları çok travmatize etmeden insan hikayelerini vermek gerekiyor. İnsanlar ancak bunları okudukça etkileniyorlar. Bunları okudukça ne olduğunu daha iyi anlıyorlar. Hayatın kaybeden insanların hayat hikayelerini açıklamak, onları yazmak, aktarmak aslında çok zor.
Haber İçin Soru Sorduğunuzda Cevapları Doğru Alabiliyor musunuz?
Haber yapıyorsunuz “Çocuklarla bir şey konuşurken ya da bir şey sorduğunuzda hepsi cevap vermek için birbiri ile yarışıyor ama yetişkinlere birşey sorduğunuzda herkes aman ters bir şey söylemeyeyim diye suskunluğa bürünüyor. Koltuğunun, sandalyesinin içinde kendini kaybetmeye çalışıyor. Çocuklarla yetişkinlerin farklarından bir diğeri de soru sormaları. Bu sorular arasında en kıymetli olanı ‘neden’ sorusudur.
Son Günler Neler Yapıyorsun?
‘Neler yapıyorsun?’ sorusu şu sıralar cevaplamak istediğim sorulardan biri. Hala haber yapıyorum. Sevdiğim bir atasözü var; ‘İnsanlar plan yapar ve Tanrı gülümser.’ Biz plan yapıyoruz ama Allah’ın bize gülümseyip, gülümsemeyeceği, bunlara güç yetirme gücünü bana bahşedip bahşetmeyeceği henüz bir muammadır. Ama şu anda bile haber yazıyorum ve görüntülerken plan yapıyorum, bu yüzden keyfim oldukça yerinde.
Yaptığım Şey Sadece Bu mu?
Bundan çok emin değilim. Çünkü bazen o haberi üretiyor olmak o habere gitmek, gözlemlemek, yaşamaktan daha kıymetli. Benim çok sık söylediğim bir söz var; ‘İnsan hatırlamaktan yapılmış bir varlıktır.’ İnsan, ancak neyi hatırlayacağını seçerek benliğini inşa eder. Hatırladıklarımız, hatırlamadıklarımız ve hatırlamak istemediklerimiz kategorileri benliğimizi inşa eden örüntülerdir.
İleriye Dönük Projeleriniz Var mı?
“Bu bana sorulur mu? Hesapsızım, hayat hesap yapacak kadar uzun değil.
Yoruma kapalı.