İnsan bedeni özellikle de cinsiyetçi bir ayrımcılıkla kadın bedeni, yüzyıllardır belli kalıplara sokulan ve sürekli değişen bir güzellik algısı ile mücadele etmektedir. Çoğunlukla bu beklentilere uyabilenler makbul olmuş, uyamayanlar ise kendilerini çirkin hissederek, dışlanmışlık hissi yaşamışlardır.
Tarihsel süreç incelendiğinde ilkel toplumlarda kadının çocuk doğurması ve beslemesi beklentisi ile geniş kalçalı olması ve güçlü kalması için yapılı ve yağlı olması beklenirdi. Bununla birlikte beyaz tenli olmak makbul bir durumdu. Bu durum uzun yıllar içgüdüsel beğeni dürtüleriyle böyle devam etti. İlerleyen yıllarda kadın bedeninde ince bel görme isteği ortaya çıktı ve yıllar boyunca kadınlar bedenlerini korselere hapsettiler. Beli ince göstermek için kullanılan korseler öylesine abartıldı ki kadınlar nefes alamaz hatta kaburga kemiklerine zarar verir hale geldiler. 20. yüzyılın başlarında moda kavramının da ortaya çıkışı ile birlikte kadın bedeninde de özgürleşme hareketleri başladı. Ancak hala dönemsel değişen güzellik kalıpları devam ediyordu.
1970’li yıllara gelindiğinde daha zayıf kadınlar makbul olmaya başladı. Bunda dönemin popüler modellerinin etkisi de oldukça fazlaydı. İlerleyen yıllarda, özellikle 90’larda ise zayıf modellerin 36 beden oluşları bile podyumlara şişman gelmeye başladı ve ideal bedenler 32 bedenlere kadar indi. Dönemin gençleri sıfır beden güzellik algısı uğruna ciddi beslenme problemleri ile yüzleşmek zorunda kaldılar hatta bu yolda hayatlarını kaybedenler oldu.
Bakalım sizler bu yazıda okuyacaklarınızdan sonra hangi tarafta olacaksınız?
Sadece kilo ile ilgili olarak kalmayan güzellik algısı 90’lı yıllarda insanları daha önceleri hiç de makbul olmayan güneş yanığı tenin güzel olduğu kalıbına soktu. Eskiden beyaz olmak için yüzlerine kanserojen etkisi olan kurşun içerikli ürünleri süren insanlar bu kez de yine kanserojen olması riskini göze alarak solaryumlar vasıtasıyla bronz bir ten elde etmeye çalıştılar. Günümüzde ise daha dolgun ve kıvrımlı vücut hatlarına sahip olmak beğenilir hale geldi. Öyle ki eskinin saklanması ve büyüklüğünden utanılması gereken bir beden bölgesi olan büyük kalçalar şimdilerde makbul bir duruma geçti. Hatta yapılan estetik ameliyatlara bile yön vermeye başladı. Artık podyumlar eski podyum modellerine göre daha balık eti olarak adlandırılan modellerle çalışmaya başladılar. Özetle tarih boyunca insanlardan, özellikle de kadınlardan beklenen güzel olma kriterleri sürekli değişip durdu ve medya organları vasıtasıyla hızla yayılıp topluma dayatıldı.
Beden Olumlama Hareketi, “Şişmanlığın Kabulü” adlı hareketle başlayarak günümüzdeki haline ulaşmıştır. Önceleri sadece şişman insanlara yönelik “bedeninizi sevin sloganıyla başlayan Beden Olumlama Hareketi günümüzde sadece kilo ile ilgili kalmamış, bunun yanında boy, beden engeli, ten rengi, saç rengi, deri yüzey rahatsızlıkları, kıllılık, kellik ve bunun gibi birçok beden üzerinde kişiye özel durumları kapsayarak olumlamaya yönelmiştir.
Beden Olumlama Hareketi, insanlara iyi ya da kötüyü, güzel veya çirkini bir başkasının belirlemesinin anlamsızlığını söyleyip kişinin kendini sevmesi ve kendi bedenini güzel bulması gerekliliğini anlatmaktadır. Beden Olumlama Hareketi, insanlar tarafından öyle çok sevilip kabul edildi ki sürekli kadınlara ideal beden dayatması yapan moda markaları bile bu kitlelerin eleştirilerinin hedefinde yer almaya başladılar. Hepimizin oldukça iyi bildiği dünyaca ünlü bir iç giyim markası podyumlarında sadece ideal beden olarak adlandırdığı kadınları kullandığı için ciddi eleştirilere maruz kaldı ve bu eleştirilerle baş edemeyerek artık o meşhur moda şovlarından vazgeçti. Artık insanlar, podyumlarda sadece idealize edilmiş gerçek hayatla alakası olmayan ve o modeller gibi olmayan kadını çirkin olarak algılatan bedenleri değil gerçek hayatta olduğu gibi her türlü bedeni görmek istediklerini her fırsatta birçok platformda haykırmaya başladılar.
Beden Olumlama Hareketi ile birlikte modada da bir özgürleşme hareketi yaşandı. İnsanlar giysi seçimlerinde de özgürleştiler. “Bu giysiyi giymek istiyorum, bu benim hakkım ve kimin ne düşündüğü umurumda değil, ben kendimi böyle beğeniyorum” düşüncesi birçok kesimde yerleşmeye başladı. Bunu sadece zayıflar giyebilir veya bunu sadece uzunlar giyebilir gibi klişeler tüketiciler tarafından önemsenmemeye başladı. Diğer taraftan Beden Olumlama Hareketine eleştiriler gelmeye başlayıp Beden Nötrleme Hareketi ortaya çıktı. Beden Nötrleme Hareketi savunucuları, kişinin bedenini sevmeye zorlanmasının anlamsız ve zor olduğunu savunmaktadırlar. Beden Nötrleme Hareketi insanlara; “bedeninizi sevmek zorunda değilsiniz, siz kendinizi böyle bir baskı altında hissetmek zorunda değilsiniz, sadece bedeninizi olduğu gibi kabul edin” der. Beden Nötrleme Hareketi, bedenimizin bir araç olduğunu ve bize hizmet ettiğini, önemli olanın sağlıklı olmak olduğunu ve onu olduğu gibi kabul etmemiz gerektiğini söyler.
Beden Nötrleme Hareketi savunucuları bedeninden memnun olmayan bir insanın olumlama boyutuna geçmesinin onun için zor olduğunu ancak olduğu gibi kendini kabul etmesinin daha ortada bir durum olduğunu ve kolay uygulanabilir bir tavır olduğunu savunmaktadırlar.
Ancak her iki hareketin de birleştikleri nokta, toplum dilinden insanların dış görünüşü ile ilgili konuların ve etiketleyici kalıplaşmış söylemlerin ortadan kalkması gerektiği ile ilgilidir. Sizler hangi hareketi kendinize daha yakın bulup mantıklı olarak değerlendirdiniz bilemiyorum ancak her iki hareketin de kapitalist düzenin bize dayattığı ideal beden görünümünden bizleri özgür kılacağı bir gerçektir. O zaman bedenlerimize sağlık ve özgürlük…
Pınar TÜRKDEMİR
Yoruma kapalı.